'Fillerin nesli 100 yılda tükenebilir'

Afrika'da her yıl ölen fillerin sayısının, doğan fillerin sayısını geçtiği belirlendi.
ABD'deki Colorado Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre 2010 yılından bu yana kıtada yılda 34 bin fil öldürülüyor.

Uzmanlar, fil avının bu şekilde sürmesi halinde 100 yıla kadar bu hayvanların neslinin tükenebileceği uyarısında bulundu.

Araştırmayla ilgili bulgular, PNAS dergisinde yayımlandı. Araştırmaya öncülük eden George Wittemyer, "Kıtada fil toplumunun dokusunu mahvediyoruz ve nesillerini tüketiyoruz" dedi.
Fildişi ticareti

Son yıllarda fildişi ticareti önemli oranda arttı. Fildişinin kilosu binlerce dolardan satılıyor.

Fildişine Asya'dan talebin hızla arttığı belirtiliyor.

Araştırmaya göre 2010-2013 yılları arasında Afrika'da fil nüfusu yılda ortalama yüzde 7 oranında azaldı.

Doğum oranının yüzde beş olduğunu belirten uzmanlar, böylece öldürülen hayvan sayısının doğan fil sayısını geçtiğini vurguluyor.

Botswana gibi bazı ülkelerde fil nüfusunun artmasına karşın, özellikle Orta Afrika'da fildişi avının endişe verici boyutlarda olduğu kaydediliyor.

Orta Afrika'da 10 yıl içinde fil nüfusunun yaklaşık yüzde 60 oranında küçüldüğü vurgulanıyor.

Kaynak : bbc/Türk

Yavrularıyla konuşan kaplumbağa

Ses kayıtları, yetişkin nehir kaplumbağalarının yavrulama döneminde birbirleriyle ve yavrularıyla en az altı farklı ses kullanarak iletişim kurduklarını ortaya çıkardı.
Kaplumbağaların yavrulama döneminde çıkardığı seslerin ilk kez kaydedildiği bu çalışma, hayvanların ses kirlenmesine karşı da ne kadar hassas olduklarını da belirledi.

Herpetologica adlı bilim dergisinde yayımlanan sonuçlar kaplumbağa konuşmalarının kayıtlarını da içeriyor ve bu hayvanların şimdiye kadar düşünüldüğünden çok daha karmaşık bir sosyal hayatları olduğunu ortaya koyuyor.
Brezilya'daki Wildlife Conservation Society WCS (Doğal Yaşamı Koruma Derneği) ve National Institute of Amazonian Research'den (Ulusal Amazon Araştırmaları Enstitüsü) uzmanları biraraya getiren ekip çalışmalarını, Amazonlardaki Trombetas nehrinde, 2009 ile 2011 yılları arasında yürüttü.
Uzmanlar, kaplumbağaların çıkardığı 250'yi aşkın farklı sesi kaydedebilmek için mikrofonlar ve su altı kayıt cihazları kullandılar.
Bilgi alışverişi
Daha sonra bu kayıtları tahlil eden araştırmacılar, seslerin altı kategoriye ayrıldığını ve her bir kategorinin belli bir davranışa denk düştüğünü belirlediler.


Araştırma ekibinden Dr. Camila Ferrera BBC'ye "Seslerin tam anlamı net değil ama bilgi alışverişinde bulunduklarını düşünüyoruz" dedi.
Sesler, hayvanların davranışlarına bağlı olarak küçük değişiklikler gösteriyordu.

Örneğin yetişkin kaplumbağaların nehre doğru koşarken çıkardıkları ses başka, yumurtalarını bıraktıkları kumsala geldiklerinde ayrı, yavrularının yumurtadan çıkışını bekledikleri sırada çıkardıkları sesler ayrıydı.
Dr. Ferrera yetişkin dişilerin, çıkardıkları seslerle, yavruları suya doğru çağırdıklarını ve suda onları yönlendirdiklerini düşünüyor.
"Bu sesler olmadan yavrular nereye gideceklerini bilemeyebilir" diyor.
Kaplumbağaların bir çok türü onlarca yıl yaşıyor ve araştırmacılar, genç kaplumbağaların iletişim kurma yollarını, zamanla daha yaşlı kaplumbağalardan öğreniyor olabileceğini düşünüyorlar.

Kaynak : BBC/Türk

Katil eşek arıları dehşet saçıyor

10 yıl önce Çin’den deniz sevkiyatı sırasında gelen eşek arıları, bugün yine Fransa’nın gündeminde. Daha önce de ülkenin neredeyse yarısına yayılan eşek arıları, birçok canlının ölmesine yol açtı.
Asyalı eşek arısı da denen tehlikeli tür, diğer arıların soyunu kurutma tehlikesini de barındırıyor. Biyoçeşitliliğin tehlike altında olduğunu söyleyen uzmanlar, çözümün bir an evvel bulunması gerektiğini dile getirdi.

‘ÇÖZÜM KOVANLARDA’

Böcek uzmanı Etienne Roumailhac, bir kovanda binlerce arı olması dolayısıyla, çözümün kovanların yok edilmesiyle mümkün olduğunu söylüyor. “ Evimde, posta kutumda, arabada ve yakın şehirlerde çok fazla görüyorum. Yazın gelmesiyle beraber üreme dönemine giren eşek arılarını öldürmenin tek yolu kimyasal zehirler.”

Kendine has sarı bacakları ve koyu renkli gövde yapısı ile Asyalı eşek arısı, hızlı hareket etme özelliğiyle dikkat çekiyor. Fiziki yapısı, hızı ve kovan yapma kabiliyeti ile adeta üstün bir tür olan arılar, bilim adamları tarafından ‘büyüleyici’ olarak nitelendiriliyor.

ÜLKELERİ ÖNLEM ALMAYA ZORLADI

2012 yılında Fransa, Asyalı eşek arılarını ‘istilacı, tehlikeli tür’ olarak tescillemişti. Kükürt Dioksit kullanımıyla öldürülmelerinin önünü açan Fransız yönetimi, ilaçların solunum problemlerine yol açmasını önlemek için de üst düzey önlem almıştı.

Zamanla Portekiz, Belçika, İtalya ve İngiltere’ye sıçrayan eşek arısı kâbusu, bu ülkeleri de Asyalı eşek arıları konusunda önlem almak zorunda bırakmıştı. Fransa’da 6 kişinin ölümüne de dolaylı yoldan etki ettiği gerekçesiyle İngiltere ‘Kara Liste’ oluşturdu ve yoğun önlemler aldı.

‘PANİK, YANLIŞ ÖNLEMLER ALDIRIYOR’

Yerli arıların ve diğer böceklerin ölümüne yol açan Asyalı eşek arılarının biyolojik çeşitliliğe etkisinin altını çizen bilim adamı Franck Muller, paniğin yarar sağlamayacağını vurguladı.

Asyalı eşek arılarının neredeyse her türlü fizki ortamda yaşamayı becerdiğini söyleyen Muller, zehir bırakarak yerli arıları öldüren Asyalı eşek arıları için profesyonel destek alınması gerektiğini söyledi. “ Ev yapımı çözümlerle eşek arılarını öldürmek isterken diğer arıların da doğal yaşam alanlarına müdahele etmiş oluyoruz. Şekerli karışımlar, ev yapımı tuzaklar eşek arıları için bir çözüm değil, aksine yerli arıların telef olmasına sebep oluyor.”

Sadece Asyalı eşek arılarının ölmesini sağlayacak yeni bir tür çözüm üretme aşasmında olduklarını kaydeden Muller, 2015 yılına kadar bu sorunun çözüleceğini dile getirdi ve gelecekte daha çeşitli canlıların türemesini beklediklerini söyledi.

Kaynak : ntvmsnbc

Açlık hissini gideren beyin hücreleri bulundu

Farelerle yapılan bir deneyde, yeme isteğine karşı koyan beyin hücreleri keşfedildi.
"Nature Neurosciences" adlı dergide yayımlanan makaleye göre, bu merkezdeki nöronların etkin hale gelmesiyle, fareler yemek yemeyi kesti.
Uzmanlar, bu araştırmanın pek çok karmaşık sinirsel durumu aydınlatabileceğini belirtiyor. Bu karmaşık durumların başında "yemek yeme isteğinin kontrol edilmesi" geliyor.
'Merkezi bir kumanda'
Araştırma, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nden bilim insanları tarafından yürütüldü.
Bilim insanları, söz konusu sinir hücrelerinin merkezi bir kumanda görevi yürüttüğünü söyledi.
Buna göre, bu hücreler beyne "doydum" mesajı gönderiyor ve yeme isteğini azaltıyor.
'Düğmeye basmak gibiydi'

Bilim insanları, lazer ışınları kullanarak söz konusu hücreleri ve nöronları uyardılar. Uyarının ardından fareler yemek yemeye derhâl son verdi.
Araştırmayı yürüten ekibin başındaki Profesör David Anderson, "Bu sonuç oldukça şaşırtıcıydı" dedi.
Anderson, bunun bir düğmeye basarak hayvanların yemek yemesine son vermeye benzetti.
Yeme bozukluğuna çözüm umudu
Profesör Anderson, keşfedilen bu hücrelerin beyine "tokum" mesajı gönderdiğini ifade etti ve "Benzer hücrelerin insan beyninde de bulunduğunu düşünüyoruz. Eğer bunu kanıtlayabilirsek, yeme bozukluğu yaşayan kişilere yönelik tedavileri geliştirmemiz mümkün olabilir" dedi.
Bilim adamları, bir sonraki adım olarak söz konusu hücrelerin, iştahı etkileyen diğer sinir merkezleriyle nasıl bir iletişim içinde olduğunu araştıracaklarlarını belirtiyor.
İştahla duygular arasında bağ var mı?

Araştırmada keşfedilen hücreler, beynin "amigdala" adlı bölgesinde yer alıyor. Amigdala, duygusal hafıza ve tepkilerin oluşmasında öncelikli role sahip kısım olarak tanımlanıyor.
İngiltere'deki East Anglia Üniversitesi'nden Profesör Muhammed Hacıhüseyini, bu araştırmanın çok önemli bir katkı sunduğunu ifade ediyor.
Profesör Hacıhüseyini'ye göre araştırmacılar, bir sonraki adım olarak, iştahla duyguların arasında bir bağlantı olup olmadığını sormalılar.

Kaynak : bbc

Çin'de dört kanatlı dinozor bulundu



Çin'de dört kanatlı ve uzun kuyruklu yepyeni bir dinozor türü keşfedildi.
Changyuraptor yangi (C. Yangi) isimli bu dinozorun mezozoik dönemin sonlarında, Çin'in günümüzdeki Liaoning eyaletinin bulunduğu bölgede yaşamış olduğu düşünülüyor.

Dört tane kanadı olmasının yanı sıra bu dinozoru ilginç kılan özelliklerinden biri de kuyruğundaki eşi benzeri görülmemiş uzunluktaki tüyleri.
30 cm'yi bulan bu tüylere iki kanatlı olmayan dinozorlarda şu ana kadar hiç rastlanmamıştı.
Bilim insanları, bu uzun tüyler sayesinde C. Yangi dinozorunun uçtuğu sırada ve inerken kendini yavaşlatabildiğini öne sürüyor.
C. Yangi'nin 'mikroraptorin' denilen dinozor grubuna ait olduğu düşünülüyor, dört kanat ve kuyruk bu dinozor türünde mevcut.
132 cm uzunluğunda
Paleontologlar arasında bu keşfe kadar dört kanatlı canlı türlerinin, iki kanatlı canlı türlerinin evrim sürecinde bir basamak olduğu düşünülüyordu.
Fakat C. Yangi'nin bu evrim sürecinin çatallanması sonucu olduğu tahmin ediliyor.

Uçuş yetisine sahip canlı türlerinin, günümüzde kuş olarak sınıflandırılan grubunun fizyolojik yapısı dışında da evrim geçirdiği düşünülüyor.
C. Yangi'nin iskelet kalıntıları Bohai Üniversitesi ve Los Angeles Doğa Tarihi Müzesi'nden uzmanların oluşturduğu bir ekip tarafından bulundu.
Burnundan kuyruğunun sonuna kadar 132 cm uzunlukta olan bu yeni tür, şu ana kadar rastlanılan en büyük dört kanatlı dinozor.
Araştırmacılar bu yeni dinozor türünün arka bacaklarında bulunan çıkıntılı tüyleri uçuş amaçlı kullandıklarını söylüyor.
Uzmanlar, C. Yangi'nin uzun kuyruk tüyleriyle uçabildiğini, aksi takdirde o kanat yapısıyla havalanamayacak kadar ağır ve büyük bir canlı olduğunu da belirtiyor.

Kaynak : BBC

Geleceğin savaş teknolojisi: İnsansız uçaklar

  
Adını Keltik mitolojisindeki gök gürültüsü ve yıldırımlar tanrısından alan "Taranis" isimli uçak, İngiltere'nin çokuluslu savunma şirketi BAE Systems'ın da en tuhaf görünen hava aracı.

Firma, gri, pürüzsüz kanatları geriye doğru uzanan kama şeklindeki bu İnsansız Savaş Uçağı (UCAV), veya genel adıyla insansız hava aracı (İHA) için "İngiltere'de üretilen en gelişmiş savaş uçağı" diyor.

Taranis, çatışma bölgelerinde uzun menzilli atışlar yapabilecek insansız savaş uçaklarının bir prototipi olarak tasarlandı.
İngiltere'nin en yeni savaş uçağı 'Thyphoon' modelinin 2030 yılında yenisiyle değiştirilmesi planlanıyor. Taranis projesinin başarısı, İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne gelecekte kullanacağı pilotlu ve pilotusuz savaş uçakları konusunda karar vermesi için yardımcı olacak.
Taranis hakkındaki detaylar gizli tutuluyor. Ama boyutları yaklaşık, Hava Kuvvetleri'nin mevcut eğitim uçağı Hawk kadar.
İzini kaybettiren egzoz
Düşük radar kapasitesi ve kızılötesi ışınlarla nesneleri tespit etme özelliklerine sahip olacak şekilde tasarlanan Taranis'in gelişmiş bir egzoz sitemi var. Motorlarının ısısıyla çıkabilecek izlerin takip edilmemesi ve vurulmaması için farklı bir teknolojiye sahip.
Savunma şirketi BAE Systems'la Taranis'in üretimi için ortak çalışan Rolls-Royce'un araştırma geliştirme birimi başmühendisi Conrad Banks, "Yapmamız gereken gaz türbinini tamamen savaş uçağının bedenine iliştirmekti" diyor.
BAE Systems, bu hafta düzenlenen Farnborough Uluslararası Havacılık Fuarı'nda, Taranis'in adı gizli tutulan bir bölgede yaptığı test uçuşlarını ve gelişmiş gizlilik yetenekleriyle ilgili son havadisleri paylaştı.
BAE Systems'ın geleceğin savaş uçakları mühendisliği birimi müdürü Chris Garside "Taranis projesi, İngiltere hükümeti ve İngiltere sanayisini nasıl bir arada çalışabileceğini gösteren muazzam bir örnek" yorumunu yapıyor.
Avrupa'nın tek insansız savaş uçağı projesi Taranis değil. Kanalın hemen diğer ucu Fransa'da da, Dassault Aviation adlı havacılık firması, Neuron isimli benzer bir savaş uçağının denemelerini yapıyor.
İngiltere - Fransa ortaklık yapıyor
Fuarda ayrıca, Fransa ve İngiltere, iki yıl boyunca savaş uçakları sistemlerinin gelişimi için 120 milyon sterlin'lik (205 milyon dolar) ortak çalışma planını açıkladı.
Proje kapsamında, Taranis ve Neuron'un denemelerinden alınan dersler de birleştirip ortak çalışma yürütülecek.
Fransa geçen yıl, bütçe kaygılarını göz önünde bulundurarak ABD'nin US Reaper model insansız hava aracından almaya karar verdi.
Avrupa devletleri, tek başlarına insansız savaş uçakları için etkin bir pazar olacak kadar büyük değil. Dolayısıyla, bu sistem ancak, diğer ülkelerle beraber çok uluslu İHA'lar geliştirmeleri durumunda ekonomik olabilir.

Farnborough fuarında, her türden, her boyuttan insansız hava aracına (İHA) sahip olan 80 firma var. Fakat bu İHA'ların çoğu silah taşımaya uygun tasarlanmamış. Büyük çoğunluğu bilgi taşımak ve gözlem amaçlı geliştirilmiş.
Dünyanın en sık İHA kullanan birimi ABD silahlı kuvvetleri, 8 bin İHA'ya sahip olabilir ama yalnızca yüzde 1'i silahlı.
İnsanlı ya da insansız, savaş uçakları geliştirmenin ve üretmenin pahalı olduğu, ekonomik bir gerçek.
Taranis şimdiden 185 milyon sterline mal oldu. Yine de, artan maliyetlerine rağmen İHA'lar tüm dünya genelinde hava kuvvetlerinde önemli bir rol oynamaya devam edecek.
Bunun nedeni ise açık: İnsansız hava araçları sıkıcı ama karmaşık meseleleri çabucak halledebiliyor. Yapamadıkları şey ise, nüanslara dayanan kararlar alabilmek. Bu nedenle hem pratik hem de ahlaki nedenlerle yakın zaman içerisinde bu insansız araçların insanlı uçakların yerini tamamen aldıklarını görmemiz mümkün olmayacak.
Geleceğin savaşları açısından daha mümkün olan ise, insansız araçların insanlılarla beraber iş görmesi. Fakat bu kadar farklı sistemlere sahip yapıları yakın şekilde çalıştırma konusu henüz üzerinde çalışılmaya başlanmış bir mesele.

Bu yıl başında, Dassault'un Neuron İHA'sı, insansız savaş uçakları açısından önemli bir ilki gerçekleştirdi ve yanında bir diğer savaş uçağı olan Fransa'nın son model insanlı jeti Rafale ile beraber uçtu.
Savaş uçağı şeklinde üretilecek
Fakat insansız savaş araçları Taranis ve Neuron gibi İHA'lara benzemeyebilir. İnsansız savaş araçları, şu anda var olan ve hali hazırda pilotların kullandığı savaş jetlerinin insansız versiyonları olabilir.
İsveç'in Saab firması, Gripen tipi çok amaçlı savaş uçağının insansız modelini geliştirme fikrini değerlendirmeye aldı.
Saab'ı bu fikre iten sebep ise, hava kuvvetleri için, bir geleneksel uçak bir de insansız savaş uçağı üretmek yerine tek tip bir uçak gövdesi geliştirmenin daha ucuz olacağı gerçeği.
Saab Genel Müdürü Hakan Buskhe, "Bu, bir uçağın çeşitli görevler için pilotlu mu pilotsuz mu uçacağına dair kararlar alınırken uygun maliyetli çözümler bulma arayışıyla ilgili" diyor.
Yalnızca İsveçliler değil, Boeing de F-16 savaş uçakları için benzer bir değerlendirme yapıyor.

Avrupalı politikacıların askeri İHA'larla ilgili karşılaştıkları zorluklara rağmen, küresel İHA pazarı, son yıllarda birçok ülkede kısıtlanan askeri bütçelerin büyük oranda dışında tutuluyor.
Pazar yılda yüzde 5'e yakın büyüyor ve İngiliz danışmanlık şirketi IHS'nin uzmanlarına göre gelecek 10 yılda da büyümeye devam edecek.
Pazar, 2014 ve 2023 yılları arasında 90 milyar dolara kadar çıkacak.
Fakat, bu büyümeyi sağlayacak olan, kısa vadede küçüleceği öngörülen ABD savunma pazarı olmayacak.
Rusya ve Çin pazarı büyütüyor
İHA pazarının ABD dışında yıllık büyüme oranının da gelecek on yılda yüzde 10 veya daha fazla olacağı öngörülüyor.
IHS danışmanlık kuruluşundan İHA uzmanı Derrick Maple, "Bu oranın çoğu, kendi sanayilerini geliştiren Rusya ve Çin'den geliyor" diyor ve ekliyor:
"Öncelikli talepleri kendileri için kullanmak fakat özellikle Çin'in ihraç etme isteği var."
Uzman, Rusya'nın da 'gelecek on yılda 10 milyar dolardan fazla harcama amacında olduğunu' belirtiyor ve "İnsansız savaş araçları üretecekler" diyor.
Taranis'in başarısına rağmen, Avrupalı ülkelerin, 2030 yılı sonrasında pilotlu savaş uçaklarının yanında kendi insansız savaş uçaklarını üretip üretmeyecekleri henüz kesin olarak bilinmiyor.
İHA uzmanı Maple, "Çok uluslu programların geliştirilmesi siyasi olarak zorlayıcı bir durum" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Ama bana göre bunun üstesinden gelmek Avrupa için bir ihtiyaç, aksi halde ABD ve İsrail'e bağımlı olmaya devam edecekler."

Kaynak : BBC

Süper bakteri: Böyle bir genetik yapıya sahip başka canlı yok

Prof.Dr. Barbaros Çetin, gizli salgın olarak adlandırılan LYME hastalığı hakkında uyarıda bulunarak, "Bu bakterinin yeryüzünde bio sistemine uyan başka bir canlı yok. İnanılmaz derece 150 gene sahip olan bu bakteri süper bakteri. Böyle bir genetik yapıya sahip canlı yok" dedi.

Son 8 yıldır LYME Hastalığı ile ilgili araştırmalar yapan, birçok üniversitede konferans veren Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Barbaros Çetin, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Lokali'nde basın toplantısı yaptı. 

“150 GENE SAHİP, BÖYLE BAŞKA BİR CANLI YOK” 
LYME hastalığına dikkat çekmek istediğini belirten Prof.Dr. Çetin, "Yeryüzünde 117 ülkede LYME bakterisi mevcut ve bunun içinde Türkiye 'de var. Bu bakterinin yeryüzünde bio sistemine uyan başka bir canlı yok. İnanılmaz derece 150 gene sahip olan bu bakteri süper bakteri. Böyle bir genetik yapıya sahip canlı yok. Türkiye'nin de arasında bulunduğu 61 ülkede bu hastalık yoğun şekilde yerleşmiştir. Bu hastalık organ nakli, kan yolu, sivrisinek, örümcek, karasinek, at sineği, kene, cinsel yolla, bit ve pireden geçerken vücutta ise lenf sistemiyle dağılıyor" dedi. 

"LYME SİNSİ BİR HASTALIK" 
1975'li yıllarda Lyme kasabasında ortaya çıkan hastalığın son 40 yılda sadece romatizma benzeri tabloya yol açmadığını ve aynı zamanda vücuda yerleştiği bölgeye göre birçok farklı belirtinin var olacağını belirten Prof.Dr. Barbaros Çetin, "LYME çok sinsi bir hastalık. Dünyada artık büyük taklitçi ismiyle anılmaya başlandı. Şu ana kadar yapılan araştırmalar LYME hastalığının 350'den fazla hastalığı taklit edebileceğini gösterdi. Taklit ettiği bu hastalıkların başında günümüzde hızla yaygınlaşan kronik yorgunluk, huzursuz bacak sendromu, epilepsi, MS, ALS, lupus, Alzheimer, Parkinson, romatoid artrid, otizm, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı, kalp hastalıkları, kalp krizi, Behçet hastalığı, alerji, beyin tümörü, migren, tiroid hastalıkları, kronik baş ağrısı, fetüs ölümü ve düşük, birçok cilt ve kas hastalığı gelmektedir" dedi. 

HER YIL ARTIYOR 
Yapılan taramalarda LYME'ın beklenenden çok daha yaygın olduğunun ortaya çıktığını belirten Prof.Dr. Çetin, " ABD Salgın Hastalıkları Önleme Merkezi'nin LYME'ın üzerinde gitmeye başlamasıyla ABD'de her yıl 300 bin kişinin hastalığa yakalandığı ortaya çıkmıştır. Tanı konmamış kişilerle birlikte bu rakamın her yıl 4 milyona yakın olduğu tahmin edilmektedir. ABD'de yapılan yıllık LYME testi miktarı 3 milyon civarındadır. Sağlık bildirimlerinin daha sıkı olduğu Almanya'da ise her yıl 1 milyon yeni LYME hastası resmi kayıtlara geçmektedir" dedi. 

TÜRKİYE'DE EN AZ 10 MİLYON KİŞİDE BAKTERİ VAR 
Türkiye'de son yıllarda yapılan ve bilimsel dergilerde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre bazı alanlarda kenelerde LYME bakterisinin yüzde 44-95 oranlarında bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Barbaros Çetin, "Bazı şehirlerde ise 3 kişiden birinin LYME ile enfekte durumda olduğu ortaya konmuştur. Türkiye'de çok yüksek oranda seropozitiflik oranları tespit edilmiştir. Hatay yöresinde yüzde 75, Antalya'da yüzde 35.9, Denizli'de yüzde 18.8, Kayseri'de yüzde 10, Samsun'da yüzde 14, Trabzon'da yüzde 6.6, İzmir'de yüzde 7.8 ve Ankara 'da yüzde 6'dır. Ortaya çıkan rakamlar ülkemizin de Amerika ve Almanya gibi LYME'ın çok yaygın olduğu ülkelerden biri olduğunu ve çok acil şekilde yeni araştırmaların ve tedavi yaklaşımlarının şekillenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Aksi halde aynı AIDS'de olduğu gibi, doğru zamanda mücadeleyi başlatan ülkeler ile mücadele yapmayı başaramayan ülkelerin günümüzde bu hastalık yönünden çok farklı noktalarda olması gibi, LYME ile zamanında mücadele etmemenin sonuçları günümüzde ve gelecekte çok büyük acılara sebep olacaktır" dedi. 

ÜNLÜLERİNDE HASTALIĞI 
Amerika eski Başkanı George W. Bush'un'da bu hastalığa yakalandığını belirten Prof.Dr. Çetin, Parker Posey, Daryl Hall, Amy Tan, Micheal Fox, Richard Gere, Debbie Gibson ve New York valisi George E. Pataki'de bu hastalıkla savaşıyor" dedi. Geçtiğimiz ay MS Hastalığına yakalanan Serdar Ortaç'ın da LYME hastalığı konusunda tetkiklerinin yapılması gerektiğini belirten Prof.Dr. Çetin, "Serdar Ortaç'a ulaşmaya çalıştım ama kimse benimle muhatap olmadı. Gene de Serdar Ortaç'ın LYME hastalığı üzerine yoğunlaşması lazım" dedi. 

Kaynak : radikal

Güneş’ten elektrik üretilecek

Bitlis’te, güneş enerjisinden 900 bin megavat elektrik üretilecek.

Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı'nın (DAKA) "Yenilebilir Enerji Kaynakları Programı" çerçevesinde kabul edilen proje ile Bitlis'in Adilcevaz ilçesinde güneş enerjisinden yılda 900 bin megavat elektrik üretilecek.

Van Gölü sahillerinin en fazla güneş gören yerleşim yeri Adilcevaz'da kurulan güneş enerjisi panelleriyle üretilecek elektrik, hem ilçenin gelişimine katkı sunacak hem de satılan elektrik enerjisi ile belediyeye aylık 35 bin lira gelir sağlayacak.

Konu ile ilgili olarak gazetecilere açıklamada bulunan Adilcevaz Belediye Başkan Yardımcısı İzzet Ekem, Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı'nın desteğiyle oluşturulan tesisin bölgedeki en büyük enerji tesisi olduğunu söyledi.

Yaklaşık 10 bin metrekare alana 2 bin 55 adet güneş paneli kurularak oluşturulan tesisin 1 milyon 670 bin liraya mal olduğunu ifade eden Ekem, şöyle konuştu:

"Yıllık ortalamam 900 bin megavat elektrik üretilecek tesisten aylık 35 bin lira gelir bekliyoruz. Adilcevaz ilçemiz güneşi en fazla alan merkezler arasındadır. Bu nedenle ilçe merkezimizde oluşturduğumuz bu enerji üretim tesisinden elde edilecek enerji, bölgeye elektrik veren Vangölü Elektrik Dağıtım A.Ş'ye satılacak. Ayrıca vatandaşların kullandığı su şebekelerini de bu şekilde panellerle destekleyerek, özellikle yaz aylarında kullanılan enerjiden kurtarmış olacağız. Kendi elektriğimizi üreterek elde edeceğimiz gelirle de vatandaşa hizmet edeceğiz."

Kaynak : trt

Bodrum'da UFO Görüntülendi!

Siriusufo Tarafından yapılan resmi açıklama ise şöyle;
Geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğimiz “Gezici UFO Tır”ımızı Türkiye turu boyunca takip eden ve defalarca fotoğraflanıp videoya çekilen UFO’lar, bu defa da Bodrum Avenue AVM’de geçtiğimiz haftalarda açtığımız ‘Sirius UFO Sergisi’ yle birlikte Bodrum semalarında görülmeye başladılar…. 

Kurumumuz tarafından, bu seri fotoğraflar ve video üzerinde özel filtre analizi ve programlarla yapılan her türlü piksel, gölge, ışık, kontrast, negatif… vb incelemede, değerlerin detaylı olarak incelenmesi ve analizleri sonucu, fotoğraflanan ve filme alınan cisimlerin kesinlikle montaj olmadığı tespit edilmiştir. Ve cisimlerin kesinlikle venüs, çin feneri, kuş, leke, balon, fotomontaj, ışık yansıması, atmosferik fenomen veya yanılsama gibi açıklanabilir doğal fenomenler olmadığı belirlenmiştir.

Ayrıca cisimlerin karakteristik özelliği, formu, yapısı, manevrası, sessiz olması ve yerçekimini etkisiz kılan biçimde havada asılı durup, daha sonra hızla ortadan kaybolması hiçbir şekilde bilinen konvansiyonel araçlarla ve teknolojilerle uyuşmamaktadır. Filme alınan ve fotoğraflanan cisimlerin kesinlikle “UFO” olduğu tespit edilmiştir… Bodrum’da 20 Eylül’e kadar açık olacak olan ‘Sirius UFO Sergisi’ süresince, Yıldızlardan gelen dostlarımızın bu desteğinin ve UFO gözlemlerinin Bodrum yarımadası ve civarlarında artarak devam edeceğini öngörmekteyiz..’ Kamuoyunun bilgisine önemle sunarız… Saygılarımızla

Haktan Akdoğan Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkan Foto kaydı: Oya Öztürk Tarih; 01 Temmuz 2014 akşam 20:00 Yer: Bodrum Yokuşbaşı

UFO Resimleri Olarak İddia edilen görüntüler:

Kaynak : veteknoloji


 



Ay'da başka bir dünyanın izi bulundu

Ay'da, milyarlarca yıl önce Dünya'ya çarptığı ve böylece uydusunun oluşmasını sağladığı varsayılan başka bir dünyanın izine rastlandı.

Ay'da, milyarlarca yıl önce Dünya'ya çarptığı ve böylece uydusunun oluşmasını sağladığı varsayılan başka bir dünyanın izine rastlandı. 

Apollo astronotlarının, Dünya'ya getirdiği Ay taşı üzerinde yapılan incelemede, Theia ismi verilen "gezegenin" izlerine rastlanırken, keşfin, Ay'ın dehşet verici bir çarpışma sonucu oluştuğu teorisini doğruladığı savunuldu. 

Goettingen Üniversitesi'nde görevli bilim adamlarının yaptığı araştırmanın sonuçları, Science dergisinde yayımlandı. 

1980'lerden bu yana Ay'ın, Dünya ve Theia'nın 4,5 milyar yıl önce çarpışması sonucu oluştuğu teorisi kabul görüyor. 

Theia, ismini, Yunan mitolojisinde Ay Tanrıçası Selene'nin annesi olduğu söylenen titandan alıyor. 

Ay taşı üzerinde yapılan daha önceki incelemeler, taşın, tamamen Dünya'nın izlerini taşıdığını gösterirken, bilgisayar simülasyonları, uydunun, büyük ölçüde Theia'nın parçalarından meydana gelmiş olması gerektiğini gözler önüne sermişti. 

Araştırma ekibinin lideri Daniel Herwartz, keşifle, ilk kez çarpışma teorisinin kesin kanıtının bulunduğunu söyledi.

Kaynak : AA